Mobbing Nedir?
Mobbing, günümüzde iş yerlerinde sıkça karşılaşılan ve ciddi
sonuçlara yol açabilen bir sorun olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel literatürde,
farklı disiplinlerin perspektifinden farklı tanımlar yapılmıştır. Özellikle
İsveçli araştırmacı Leymann'ın tanımı, mobbingin önemli bir anlayışını
oluşturmaktadır.
İsveçli araştırmacı Leymann'a göre mobbing, bir veya birkaç kişi tarafından diğer bir kişiye yönelik olarak, bu kişinin çaresiz ve savunmasız bir konuma itilmesini ve devam eden mobbing hareketleri sayesinde bu konumda kalmasını sağlayan sistemli, düşmanca ve gayrı ahlâki bir iletişim kullanarak uygulanan bir tür psikolojik şiddettir. Bu tanım, mobbingin sadece birkaç kişi tarafından değil, sistematik bir şekilde gerçekleştirilen bir saldırı olduğunu vurgular.
İş yerlerindeki mobbing ise genel psikolojik şiddet ile cinsel tacize eşlik eden psikolojik şiddet olmak üzere iki alt başlık halinde ele alınmaktadır.
Türk Hukuk Sisteminde Mobbingle İlgili Mevzuat
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 417. maddesinde45 psikolojik taciz normatif olarak düzenlenmekle birlikte, tacizin kurucu unsurları sayılmamış ve bir tanım yapılmamıştır. Özel nitelikli bir kanun olarak 4857 sayılı İş Kanunu ise 5. maddedeki eşit davranma ilkesi dışında 24. ve 25. maddelerde işçi ve işveren bakımından “cinsel tacizi” haklı fesih sebebi olarak düzenlemiştir. Ancak İş Kanununda psikolojik taciz olarak mobbing ayrıca düzenlenmemiştir.
Buna karşın Türk iş hukuku literatüründe psikolojik taciz, “işçinin manevi kişiliğine karşı işveren, işveren vekili veya diğer işçiler tarafından gerçekleştirilen, insan onuru ve saygınlığı ile bağdaşmayan, kötü muamele, aşağılama, dışlama vb. biçiminde ortaya çıkan, küçültücü, yıldırıcı (bezdirici) tekrarlanan davranışlar” olarak tanımlanmaktadır. Bir başka tanımda ise, “işyerinde bir kişiye yönelik olarak onun onurunu zedeleyici, aşağılayıcı, düşmanca, küçük düşürücü veya rencide edici bir ortam yaratan, tekrarlanan ve hukuka aykırı fiillerden oluşan bir süreç olarak” kavramın unsurları sayılmaktadır.
Türk iş hukukunda psikolojik tacizin de işçi-işveren ilişkisinde gözetilmesi gereken bir ilke olduğu, işverenin “işçiyi gözetme borcu”na dayandırılmaktadır (İş Kanunu madde 77) ve bu borcun geniş kapsamlı, sınırları önceden sınırlı şekilde belirlenemeyecek bir borç olduğu kabul edilmektedir. Gözetme borcunun en önemli unsurlarından birisi, işçinin kişiliğinin korunmasıdır49. “İşçinin kişiliğinin korunması, onun yaşamının, sağlığının, bedensel ve ruhsal bütünlüğünün, şeref ve onurunun, kişisel ve mesleki saygınlığının, ahlâki değerlerinin, özel yaşam alanının, genel olarak özgürlüğünün korunmasını içerir”50. Bu yükümlülük Anayasa’nın 12., 17., 19., 20., 24. ve 25. maddelerine dayandırılmaktadır.
İşverenin işçinin sağlığını koruma borcu sadece fiziksel tehlikeleri değil, psikososyal tehlike ve riskleri de kapsamaktadır.
Belli bir süreklilik arz eden sistematik davranışlar, mobbinge uğrayan işçiyi işyerinden uzaklaştırma amacını taşıyabileceği gibi, sadece kişisel tatmin ve zevk amaçlı da olabilir. Bu nedenle amaç ve sonuç ilişkisi mutlak olarak ele alınmamaktadır. Yargıtay ise bu ucu açık yorumu destekler biçimde, ispat konusunda “emarelere”53 dayanılarak karar verilebileceğine, “şüpheden uzak kesin delil”54 aranmasının zorunlu olmadığına karar vermiştir.
Ceza Kanunu’nda ise psikolojik taciz ayrı bir suç türü olarak düzenlenmemiştir. Hangi suçların mobbingin unsurlarını taşıdığı konusunda da bir görüş birliği yoktur. Kamu görevlileri açısından “görevi kötüye kullanma suçu”nun unsurlarının belli bir noktada mobbing eylemini oluşturduğu kabul edilebilir. TCK’de mobbing ayrı bir suç türü olarak düzenlenmediğinden, sürecin içinde gerçekleştirilen bazı eylemlerin bağımsız şekilde kişilik haklarının ihlalini doğurması mümkün görünmektedir. TCK’de düzenlenen hakaret (125), tehdit (106), görevi kötüye kullanma (257), ayrımcılık yasağı (122), iş ve çalışma özgürlüğünün ihlali (117) suçları buna örnek teşkil etmektedir.
Ceza hukukçularının üzerinde birleştiği nokta ise, mobbingi oluşturan
bütün davranışların “bir bütün olarak” ele alınması gerektiğidir. Çünkü küçük
birer çatışma olarak başlayan eylemler, süreç uzadıkça bağımsız bir nitelik
kazanabilmekte, böylelikle suç tiplerinin gerçekleşme olasılığı artmaktadır.
Eylemlerin bir suçun unsurlarını içermesi, kasıtlı olması ve hukuka aykırı
olması hallerinde bu suç tiplerinden bir ya da birkaçının mobbinge esas teşkil
etmesi söz konusu olabilir(Doç. Dr. Ece Göztepe Çelebi bu konudaki çalışmasından yararlanılmıştır)